7'den 70'e hepimizin bildiği gibi 10 Kasım gününün Türk tarihinde farklı bir yeri vardır. Zira Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Ulu Önder Atatürk sonbaharın bu sisli gününde hayatını kaybetmiştir. Bu acı kaybımızdan dolayı takvim yaprakları 10 Kasım tarihini göstermeden önce bütün okullarda ve kurumlarda anma programları için hazırlık yapılır. Yürekleri vatan ve millet sevgisiyle dolu milyonlarca insanımız da kendilerini ruhen 10 Kasım'a hazırlarlar. Aynı hazırlığı bir de Atatürk'ün Ulusumuzun her kesimine ayrı ayrı armağan ettiği Milli Bayramlar öncesinde yaşarız. Ancak hem 10 Kasım gününden önce hem de Milli Bayramlar öncesindeki toplumdaki bu hazırlık bazılarını rahatsız eder. Hemen; “Kurtuluş Savaşını keşke Yunan kazansaydı” diyen zihniyet harekete geçer. Türkiye'nin muhtelif bölgelerinden çıkan zihni bozuklar, Atatürk'e ve Cumhuriyete olan kinlerini dışa vurmaya başlarlar. Kimileri Atatürk heykellerine saldırır, kimileri O'nun vecizelerine kafayı takar, kimileri de resmi çelenk koyma törenlerinden kaçar. Hatta devleti idare edenlerden bazıları tam 10 Kasım günü hasta olup yataktan çıkamaz hale gelir. Anıtkabirdeki ve Atatürk Anıtları önündeki “sevgi selini” görmemek ve duymamak için ya gözlerinden rahatsız olurlar ya da kulaklarından… Geride bıraktığımız 10 Kasım öncesindeki haftada ve daha sonraki günlerde Atatürk alerjisi depreşenler yine sevgisizliklerini ve kinlerini ortaya koydular. Kocaeli''nin Körfez İlçesi Yavuz Sultan Selim Mahallesi Hazreti Ali Camii'nde Din Görevlisi olarak çalışan devlet memuru şahıs, katıldığı bir Mevlit programında konuşma yaptı. Dünyada ve Türkiye'de konuşacak hiçbir sorun bulamayan devlet memuru şahıs; Atatürk, Cumhuriyet ve Türk eğitim sistemi ile ilgili bir konuşma yaparak içindeki nefreti dışa vurdu. İşte bu alim kişinin konuşmasının bir bölümü…“Cumhuriyet'le birlikte İslam alimlerinin asılması kararları verildi. Halifelik kalktı, medreseler kapatıldı, tekkeler kapatıldı. Alfabeler değiştirildi. Her şeyi bilen Müslüman hiçbir şey bilmez oldu. Tarihi iyi okuyun, iyi araştırın. Sevdikleri adamlar hiç de sevilecek adamlar değil. Allah bizi muhafaza etsin. Anneler; siz eğitin çocuklarınızı. Çocuğu okula sokan baldırı çıplak, ilim irfan yuvası adı altında hutbeler okutuluyor. Böyle bir şey yok. Ne eğitim var ne ilim, irfan var. Ne eğitim var ne öğretim var. Oralara çocuğunuzu bırakıp da yetişecek diye bakmayın. Belki bir makama gelir ama makamı da rüşvete ve yanlışa kullanır.” Bu şahsın konuşması sosyal medyada yayılıp tepki çekince kendisi ile ilgili olarak soruşturma başlatıldı. Yine bir başka nefret suçunun öznesi de İstanbul'dan çıktı. Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 85'inci yılında Gayrettepe'de, Cuma namazı sırasında Atatürk ve silah arkadaşları için dua edilmesine tepki gösteren kişi hakkında Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı. Bu şahıs da Atatürk'e ve O'na dua eden imama hakaret ettiği videoyu sosyal medyada paylaşmıştı. Şahıs, çektiği videoda Atatürk ve silah arkadaşları için dua ettiren Din Görevlisi için de “Bunların arkasında namaz kılınmaz” hükmünü vermekteydi. Erzurum'da ise bir dönerci dükkanın sahibi olan zat, sosyal medya platformu Tiktok'ta açtığı sayfasında, canlı yayında bir takipçisiyle tartıştı. Dönerci zat, tartışma sırasında “Sen gideceksin, bizim toprağımız burası. Arabistan'a da savaşmaya gideriz. Yemen de, Kudüs de bizim toprağımız. Siz İsrail' gideceksiniz. Osmanlı kaybetmedi. Laik denen köpekler kaybetti o toprakları. Laikliği getiren köpekler, onlar kaybetti.” ifadesini kullandı. Yarım yamalak bilgisiyle ahkam kesen bu zat-ı muhtereme sözleri nedeniyle takipçileri büyük tepki gösterdi. Halbuki üzerinde konuşulacak o kadar çok konu var ki… Ekonomik kriz, kuraklıktan suları tükenme noktasına gelen barajlar, hayat pahalılığı, işsizlik, doktorların yurt dışına gitmesi, eğitimdeki sıkıntılar, insanların gelecek kaygısı, ülkemizde barınan ve bakılan yabancılar…Bu hususlara yoğunlaşıp çözüm yolları aranması gerekirken en büyük sorunları başka yerlerde aramanın mantıklı bir açıklaması olamaz. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar Türk insanının kalbindeki Atatürk sevgisini ve Cumhuriyete bağlığı asla yıpratamazlar. 100.yıldaki Cumhuriyet Bayramı coşkusu ve 85.yıldaki Atatürk'e bağlılık heyecanı bunu tekrar göstermiştir. Atatürk'ün değerini Batılı dediğimiz toplumlar gayet iyi bilmektedirler. Pek çok ülkede O'nun fikirleri ve Türk Milleti için ortaya koyduğu özgürlük mücadelesi ders olarak okutulmaktadır. Yine ezilen toplumlar, modern Türkiye'nin kurucusu Atatürk'ü kendilerine örnek almaktadırlar. Atatürk sevgisi ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır.